ZORUNLU EĞİTİM

21.05.2019 Salı

             Latince karşılığı “İnsanı bilgiyle beslemek, ondaki olanakları dışarı çıkarmak için onu yetiştirmek” olan eğitimin kıymetli varlığından, neden, neye ve kime göre zorunlu olması gerektiğinden bahsedeceğim bu yazımda.

              Acaba eğitimi amacına uygun veriyor muyuz? Yani bir şeyleri modamod ezberletmek, bir kalıba sokarak standartlaşma yaratmak, alternatiflerin önünü kapatmak, fabrikasyon bireyler meydana getirmek;  gerçekten ilerlemek, gelişmek güçlenmek ve kıskanılan ülke olmak için atılan doğru adım mı?

              Geliştirdiğimiz bilmem kaçıncı eğitim modeli içerisinde zorunlu eğitim dediğimiz sistem mevcut. Bir açıdan bakılırsa özellikle kızlarımızın okuyabilmesi ve kişilerin belirli bir seviyede teknik bilgi edinmesi açısından makul bir uygulama. Ancak bana göre yeterli değil. Daha doğrusu zorunlu tutulması gerekenin, eğitimin varlığı, süresi ya da konusundan ziyade “beyin kullanımı”  olduğu kanaatindeyim.  

               Bilgiye ulaşılırken bireyin düşünme ve sorgulama yetisinin geliştirildiği bir eğitim verilmeli ki, bu birey her bilgiye kendi iradesiyle ve arzusuyla ulaşmanın hazzını yaşayabilmeli.  “Eğitim gerçeklerin öğretilmesi değildir,  düşünmek için aklın eğitilmesidir” diyor Albert Einstein. Eğer siz bir insana düşünebilmeyi ve merak etmeyi öğretebilirseniz, kişi zaten bilginin doğru kaynağını bulacaktır.

                Eğitimin asıl amacı zihinsel özgürlüktür. Sürekli sorgulamak, yeni ufuklara açılmak, bir bilgiye daha erişmenin verdiği mutluluğu yaşamak ve bilgi üzerinden yeni bilgiler yaratarak devinim sağlamaktır. İnsan zihni ne kadar özgür olursa o kadar fazla yaratıcı olacak, evrenin gerçek manasını çözmeye başlayacaktır.

                 Eğitim kişi üzerinde zihinsel otokontrolü sağlamanın yanında eş zamanlı olarak vicdana da hitap etmelidir. Zira salt beyni eğitip vicdanı yok sayarak birer canavar, sadece vicdani vurguyla beyni yok sayarak da bir koyun sürüsü yaratırsınız. Dolayısıyla kişinin düşünebilme kabiliyetini geliştirirken erdemli olmanın gerektirdiği tüm değerleri de vermelisiniz ki içinde bulunduğunuz toplum radikal bir yükselişe geçsin.

                Zorunlu eğitim verilen bir ülkede matematik, tarih, felsefe gibi elzem bilimleri zorunlu olmaktan çıkararak dogmatik bilgiyi zorunlu hale getirmek de yukarıda bahsettiğim duruma emsaldir. Bu bilimleri seçmeli yaparak bireyin keyfiyetine terketmek için muazzam bilgi donanımına sahip medeniyetler üstü kültür, bilgi, ışık ülkesi falan olmanız gerekir ki insanlar zaten bilgiye tam manasıyla doydukları için tercih hakkına saip olabilsinler. Ancak teknik olarak dünya sürekli değişim halinde olduğu ve nesil aktarımı söz konusu olduğu için bu teori de bir süre sonra anlamını yitirecektir.

                Henüz okuduğunu anlamayan, daha doğrusu okumaya tenezzül dahi etmeyen bir toplumda matematik, tarih, felesefe bilimlerinin tercihe tabi bırakılması, o toplumun ecdadını bilmeyen, düşünüp sorgulamadığı için ona sunulan her bilgiyi doğru zanneden, hesap yapamadığı için teknolojiyi ve günün şartlarını yakalayamayan bir cehalet kavmine dönüşeceği anlamına gelir. Ne yazık ki bu bir ülkenin çöküşü, bağımsızlığını yitirmesi demektir.

                Bu noktada Farabi, Biruni, Ali Kuşçu gibi birden fazla bilimle ilgilenen ve Dünyada çığır açmış Türk bilim insanlarını ve yaşadıkları devri düşününce medeniyette evriliyor muyuz yoksa devriliyor muyuz diye düşünmeden edemiyor insan. Zira hayattaki en hakiki mürşit ilim değil midir?