RAMAZAN AYINDA ÇOCUKLUĞUMUZ

19.01.2018 Cuma

       Üç ayların incisi,On bir ayın sultanı Mübarek Ramazan’a ulaştık.Kendimizi ve bedenimizi denetlediğimiz,test ettiğimiz mübarek üç ayların sonuncusuna.Ramazan deyince aklıma çocukluk günlerim gelir.

         Çocukluğumda Ramazan’da iftarlardan sonra herkes sokaklara çıkar,çaylar demlenir,çocuklar oyunlar oynardı.Ben çocukluğumun şehri Biga’da,mahalledeki arkadaşlarımla,büyüklerimden  öğrendiğimiz manileri söyleyerek kapı kapı gezer,büyüklerimizin ellerini öperek mübarek Ramazanlarını kutlardık.Hiç kimse de bu çocuklar neden geldi,niçin geldi diye sorgulamazdı.Tam aksine çocuklar nerede kaldı diye yollara bakardı.

           Mahallemizdeki büyüklerimiz,her zaman başımızı okşar,okula gidip-gelirken bizlere meyve verir,çerez verir,bizleri severdi.Hatta çocuk olduğumuz için kılık kıyafetimizi düzeltir,yolda dik yürü derlerdi,bizlere başarılar dilerdi.Bizler o zaman sadece anne-babamızın değil,bütün mahallenin çocuğuyduk.Bizlerden herkes sorumluydu.Bizler,sokağa çıktığımız zaman sadece anne-babamız değil,bütün mahalleli takip ederdi.Bütün küçükler büyüklerini sayar,büyükler küçükleri sever,onlara sahip çıkar,takip eder,korur ve kollardı.

           Ramazan aylarında çocukluk bir bambaşkaydı.Birileri şerbet ikram eder,birileri çerez verir, birileri o zaman çocukluğumuzun en favori yiyecekleri olan lokumlu bisküvit ve gazoz söylerdi.Ramazanlarda bol bol maniler ve türküler öğrenir ve büyük bir zevkle söylerdik.Hatta bu öğrendiğim mani ve türküleri o kadar çok ezberlemişim ki ortaokul ikinci sınıfta iken,babamın teyzesinin de yardımı ve desteği ile yöremizin büytün mani ve türkülerini antoloji haline getirmiş,Türkçe Dönem Ödevi olarak vermiştim.Öğretmenim,herkesin dönem ödevini inceledikten sona geri vermişti ama benimkini vermemişti.Hatta öğretmenim “ Ben böyle bir eseri bir daha ele geçiremem,çok değerli bir kaynak” olarak nitelemişti.Şimdiki aklım olsa hemen geri alırdım.Çünkü içinde çocukluğumu yaşadığım bölgelerin (Bandırma,Biga,Susurluk) mani ve türküleri vardı.Şimdi sorsalar bir tanesini bile söyleyemiyorum.Çünkü zaman içerisinde şartlar ve yaşam tarzı değiştiği için kullanmadığımdan ve elimde yazılı bulunmadığından hiçbirini hatırlayamıyorum.Ama öğretmenimin İzmir Karşıyaka’da yaşadığını öğrendim.Fırsat bulup,kendisini ziyaret edebilirsem o kitabımı kendisine soracağım.

          Şimdiki çocuklarımıza bakıyorum da bırak sokağa çıkmayı,hiç kimse ile konuşmayı bile zaruret görmüyorlar.Teknolojiye bağımlılar.Varsa-yoksa internet,telefon,bilgisayar.Televizyonda haberleri bile izlemiyorlar.Kitap okumuyorlar,gazete ve dergi okumuyorlar.Tabii diyeceksiniz,büyükler okuyor mu ?

Çok haklısınız,biz büyükler olarak çocuklarımıza iyi model olamıyoruz.Teknolojik gelişmeleri günün ikili ilişkilerine sağlıklı olarak yorumlayamıyoruz.Bizim çocukluğumuzda büyüklerimiz bize ilk önce insani ilişkileri öğretirdi,büyüklerin ziyaret edilmesini,dini ve milli bayramlarımızın kutlanılması gerektiğini öğretirdi.Ama biz çocuklarımıza öğretemiyoruz.Eğitim sistemimizde her sene değişiyor.Paramparça olmuş vaziyette.

          Ramazanların coşkusu bir başka.Hele Ramazan aylarında çocukluk bir başka.Ama şimdiki çocuklar için Ramazan ayının diğer aylardan pek bir farkı da yok.Sadece sonunda bir bayramımızın olduğunu,bayramda yeni kıyafetler alındığını,bayram hafta içine denk gelirse uzun bir süre okulların tatil olduğunu biliyorlar.Onların mutluluk kaynağı uzun bir tatil ve okula gitmeme düşüncesi.

          Küçüklerin büyükleri ziyaret ettiği,büyüklerin küçükleri beklediği,ikramların bol olduğu,herkesin birbirini sevip saydığı,koruyup kolladığı manili-türkülü Ramazan aylarından,hiç kimsenin kimseyi aramadığı,sormadığı,halini-hatırını sormadığı,ikili ilişkileri zayıf,eve kapanmış,monoton bir yaşantıyı seçmiş,teknoloji bağımlısı ve esiri olmuş,asosyal bir çocukluk toplumuna geçiyoruz.Bu da bizim için bir felaketin habercisi….

           Ama biz de ümitsiz olmayalım,yaşadıklarımızı yaşatmak amacı ile Hoş Geldin Mübarek  Ya Şehri Ramazan diyelim.